Yeni bir bilimsel makalede yamyamlık dürtülerinin bir çeşit çılgınlıktan ziyade daha incelikli faktörler tarafından tetiklenebileceği öne sürüldü.
Amerika’nın belirli yerli toplulukları arasında yayılan Wendigo psikozu örneğini hatırlatan araştırmacılar, kültürel şartlanmanın, yetiştirilme tarzının ve diğer etkilerin bazen insan etine açlık duyulmasına neden olabileceğini belirtiyor.
ESRARENGİZ BİR SENDROM
Wendigo psikozu, Algonkin dillerini konuşan kabilelerin, özellikle de Kuzey Amerika’nın kuzey bölgelerinde yaşayanların mitolojilerine dayanan, kültüre bağlı ve esrarengiz bir sendromdur.
Bu kabileler arasında insan eti yiyen bir kişinin Wendigo’ya dönüştüğüne inanılıyor.
Independent Türkçe akademik dergi Cureus’ta yayınlanan makalenin ayrıntılarını aktardı. Orada, “Bu fenomen, bireylerin insan etine karşı doyumsuz bir arzu besleyen kötü ruhlar olan Wendigolara dönüşebildiğine dair ezici bir inanç ve yanılgıyla karakterize” ifadeleri yer alıyor.
Mitolojide Wendigo’nun “ateşten gözleri ve buzdan yapılmış bir kalbi” olduğuna inanılıyor. Yaratık aynı zamanda, çürüyen et kokusu yayan, uzun boylu ve zayıf bir figür olarak resmediliyor.
Wendigo psikozuna tutulan kişiler bu figürler tarafından ele geçirildiklerine inanmaya başlıyor. Bu da paranoyayı artırarak söz konusu kişilerin kendilerine kurban seçmelerine ve bununla ilgili şiddet içeren halisünasyonlar görmelerine sebebiyet veriyor.
Araştırma makalesinde bu durum şöyle açıklanıyor:
Bu kişiler zamanla başkalarını, hatta yakın aile üyelerini bile potansiyel av olarak görebilir. Algılarında endişe verici bir değişim yaşanabilir.
Yazarlar ayrıca, “İnsan eti tüketildiğinde Wendigo’ya dönüşümün tamamlanacağı ve geri döndürülemez hale geleceği düşünülüyor” diye ekliyor.
Bu bozukluğun görüldüğü vakalar nadir olsa da 1786’daki bir kıtlık sırasında akrabalarını öldürüp yiyen bir kişi de dahil olmak üzere, 300 yıl öncesine kadar giden tarihi kayıtlar mevcut.
Öte yandan bu tür sanrılar saf delilik gibi algılanıyor. Ancak araştırmacılar Wendigo psikozunun Algonkin mitolojisinden kaynaklanan, kültürel açıdan anlamlı bir psikolojik savunma mekanizması olabileceği görüşünde.
Zira Kanada kökenli bu kabileler, kıtlık ve açlığın damgasını vurduğu acımasız kışlara yabancı değildi.
Araştırmacılara göre bu gibi zamanlarda yamyamlık gerekli hale gelmiş olabilir ve Wendigo mitinin varlığı, kişinin normalde ağza almayacağı bu eylemleri kabullenmesi için bir araç olmuş olabilir.
Makalede, “Yamyamlık, Wendigo’ya dönüşme inancının içsel sıkıntıyı ifade etmek için bir çıkış noktası olarak hizmet ettiği kıtlık zamanlarında bir hayatta kalma stratejisi haline gelebilir” deniyor.
Efsanenin psikolojik işlevini analiz eden ekip, “Wendigo’nun doyumsuz iştahı, kıtlığın ortasında ortaya çıkan çaresizliği yansıtırken, canavara dönüşmeleri de kişinin zor durumlarda insanlığını kaybetme riskini gözler önüne seriyor” diyor.
ALGONKİNLER KİMDİR?
17. yüzyıl’da bugünkü adıyla Kanada’nın Québec eyaleti dolaylarında birbirinden bağımsız halde yaşayan Algonkinlere bu adı bölgeye gelen Fransızlar vermişti.
Toplayıcılıkla yaşamlarını sürdüren Algonkinler, Kanada’ya yerleşme ve Kuzey Amerika’nın doğu iç kesimindeki kürk ticaretini ele geçirme çabalarında bir diğer yerli birlik olan İrokuvalara karşı Fransızlara destek oldu.
Ancak savaş yüzünden zamanla köylerini ve av alanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Bazıları batıda Huron gölü bölgesine yerleşirken, bazıları da kuzeye ve doğuya doğru giderek İrokuvaların savaş alanlarının dışına çıktı.
İçlerinden bir bölümü daha sonra Fransız kolonisine döndü. Özellikle Ontario ve Quebec’teki St. Lawrence-Ottawa kıyılarında Algonkinlerin torunları sayılan 2 bin kadar kişi yaşıyor.