‘Bilim bir tutku işidir’

Fizik alanında ülkemizin gururu olan Prof. Dr. Mete Atatüre bize bilimin kendisi için nasıl bir tutkuya dönüştüğünü anlattı.

‘Bilim bir tutku işidir’
REKLAM ALANI
Yayınlama: 24.03.2024
A+
A-

Prof. Dr. Mete Atatüre bilimin yıldız isimlerinden. Cambridge Üniversitesi Fizik Bölümü olarak bilinen Cavendish Laboratuvarı’nın 2023 yılında 16. başkanı olan Atatüre, bu göreve getirilen ilk Türk bilim insanı. Elektron, nötron ve DNA yapısının keşfedildiği Cavendish Laboratuvarı kurulduğu 1874’ten bu yana 30 Nobel Ödüllü bilim insanına ev sahipliği yapmış. 2020 yılında Thomas Young Madalyası ve Ödülüne değer görülen Atatüre’nin araştırma konusu ise ışık ve maddenin kuantum fiziği kapsamında incelemesi ve yeni uygulamalar geliştirilmesi. Atatüre ile “büyük bilim”, fizik alanındaki önemli buluşlar, bilim ve siyaset, beyin göçü, yapay zekâ ve Türkiye’deki akademik gerileme üstüne sohbet ettik.

– Bize neden fizik lazım?

“Bize neden bilim lazım”la başlamak gerekiyor, buna sanatı da ekleyebiliriz. Niye hayatımızı bir gün daha devam ettirmek için gereken şeylerin dışındaki işlerle uğraşıyoruz ve onlara efor sarf ediyoruz? O da insan olmakla ilgili. İnsan olmak sadece hayatta kalmak için içgüdüsel bir şekilde yaşamıyor olmamız ve hayatımıza başka donanımlar katıyor olmamız demek. Bunda bilimin ve sanatın çok ciddi rolü var. Her ikisi benzer şekilde bizi bir üst boyuta taşıyan unsurlar olsa da bilimin biraz daha farklı bir rolü var. Bilim hem dünyayı hem evreni anlamamızı hem bu anlam derinleştikçe bize ve dünyaya pozitif ne sunabilir ona bakan bir dal. Dolayısıyla tıptan teknolojiye uzanan sürecin tamamında, en derinde felsefe sonra da temel bilimler yatıyor. Düşünmeyi ve soru sormayı öğreniyoruz. Soruları cevaplamayı öğreniyoruz. Doğru yanıtı bulmanın peşinde giderken yeni sorular üretmeyi öğreniyoruz. Bu deneyim çok kıymetli. Sadece hayatta kalmanın ötesine gitmeye çalıştığınız zaman elinizdeki bu bilgiler ve yetiler, “Niye buradayız, ne yapıyoruz, etrafımızda ne var” gibi soruları anlamak için gereken en temel bilimlerden bir tanesi fizik.

– Sizin fiziği seçmeniz bu tür soruları soran meraklı bir çocuk olmanızdan mı?

Genç yaşta bu alana ilgi duyanlarda derin felsefi bir yaklaşım olmuyor. İlk problemi çözmeyi başarmak ve bundan mutlu olmakla ilgili. Bu da zaten işin en çekirdeğindeki his, mutlu olmak. Beni mutlu eden, heyecanlandıran bir şeyle ilgileniyor olmam. Bu işi yaptıkça daha çok mutlu olduğumu görüyorum. İstediğin ya da sevdiğin işi yapmak dediğimiz kavram yani. Hangi işi sevdiğini baştan bilemezsin ama herhangi bir konuya zaman harcadığın andaki hislerini öğrenebilirsin. İşin felsefi, ulvi, akademik tarafıyla ya da “Bilim kutsal bir şeydir” fikriyle yaklaşmıyoruz. Tam tersine çok pratik bir yerden yaklaşıyoruz. “Soru ilginçti, çözerken hoşnut oldum”. O kadar basit bir yerden başlıyor aslında. Bu çok insani bir şey ve o yüzden güzel.

ÜÇ KRİTİK BULUŞ GERÇEKLEŞTİ

– Son dönemde fizik alanında sizi heyecanlandıran önemli buluşlar ve gelişmeler neler?

Fizik gittikçe daha zor ve kompleks hale geliyor. Zordan kastım çözülebilmesi için gereken altyapı veya kaynak gereksiminin artması. Dolayısıyla büyük bilime doğru gidiyoruz. Eskiden bir kişi masasında oturup yeni bir fikre sahip olabilirdi. Şimdi CERN olmadan yeni parçacık fiziği yapmak ya da deneysel bir şekilde çalışmak çok zor. Burada Cambridge’de, elektronun bulunduğu düzenek bir çalışma masası kadar yer kaplıyordu. Şimdi yeni bir parçacık bulalım dediğimiz zaman CERN büyüklüğünde bir tesis kurmamız gerekiyor. Bilim giderek daha büyük boyutlarda ve daha büyük fonlama ihtiyacı olan bir yapı oluyor. Son yıllarda en yeni buluşlar büyük bilimden çıktı. Bir tanesi ‘Higgs bozonu’nun keşfi. Çok kritik buluştu. İkincisi de kara deliklerin direkt gözlemlenebilir olması. Koordinasyon ekibinde çok değerli astrofizikçi Feryal Özel hocamız var. Doğrudan kara delik görüntüsü alabilmiş olmak müthiş bir buluş. Üçüncüsü kütle çekim dalgalarını, bunun gerçekten bir dalga olduğu ve uzay zamanın büküldüğünü birebir ölçebilmiş olmak da harika bir sonuç. Bunların üçü de büyük bilim sonuçları. Son on yıllık süreçteki bu gelişmeler büyük çabalar, büyük kaynaklar ve uzun soluklu programlar gerektiriyor. Öbür tarafta da yoğun madde fiziği dediğimiz çok büyük bir alan var. Bu alanda da çok enteresan dinamikler var. Fizikle biyoloji, fizikle kimya arasındaki geçişlerin yanı sıra teknolojiden fiziğe geri besleme durumu var. Disiplinler arası yaklaşım çok arttı ve yeni buluşlar bu yaklaşımdan gelecek bence.

BİLİM VE SANAT 

– Bir söyleşinizde “bilim ile sanat birbirine benzer, ikisi de tutku işidir” demiştiniz. Bunu açar mısınız?

Sanat ve bilim topluma sanki birbirine zıt duran şeyler olarak sunulagelmiş. Toplumda “sanat insanı tutkuludur, gecenin üçünde uyanır şiirin son cümlesini yazar ya da o son fırça darbesiyle tabloyu bitirir, çılgın bir hayat yaşar ama bilim insanı çok metodiktir, objektiftir hatta duygulardan yoksundur, not defterine her şeyi yazar, deneyini yapar” gibi bir kanı var. Oysa ikisi birbirine çok zıt karakterler gibi sunulsa da süreçler açısından işleyişte çok benzerler. Bilim insanı olarak doğruyu bulmaya çalışırsınız, 2-3 yılınızı verirsiniz ama o sonuca ulaşıp ulaşamayacağınız belli değildir. Ben o 3 yılı objektif yaşayamam, bir  umutla yaşamak zorundayım. Bir şey çıkmayınca “neyse” deyip hayatıma devam etmiyorum. Bir şey bulmak için geceli gündüzlü, hayatımda çok şeyden feragat ederek çalışıyor, duşta bile o problemi düşünerek yaşıyorum. İşte orada tutku var. Ayrıca her gün gelip buluş yapmıyorsunuz. Hayatınızda bir elin parmakları kadar bu ana ulaşmışsanız başarılısınız demektir. Büyük bir soruya yanıt bulabildiysen o zaman iz bırakmış oluyorsun. Uzun süreli büyük bir yatırım gerekiyor yani. O yüzden yaptığım işten mutlu olmalı, heyecan duymalıyım.

– O tutkunun egosantrik bir tarafı da var. Öte yandan da insanlığa katkı sağlama arzusu yok mu?

Genelde bir faydası olsun diye yola çıkmıyoruz. Amacımız faydalı olmak değil çünkü o hem bilimi hem de faydayı sınırlar. Faydası olsun diye yola çıktığımızda ben doğrudan bire bir etkisi olacak tek bir konuyu çözmeye çalışırım. O zaman ben hiçbir zaman kütle çekim çalışmam. Fayda bulana kadar soru sormamam demek bu. Araştırma konusuna girerken “Bu problemi çözersek bir işe yarar mı” diye soruyoruz ancak “Bunu çözdük bitti sıradaki probleme bakalım” demiyoruz. Sadece çözmüş olmak için çözmüyoruz tabii ki. Daha büyük bir anlayış içinde bir yerinin olması için çalışıyoruz. Bütün bunları doldurdukça bir fayda sağladığını görüyoruz zaten.

TÜRKİYE’DE SİSTEM İŞİ BİLENLERİ PASİFLEŞTİRİYOR

– Türkiye’de akademik gerileme yaşandığı eleştirisi ve bunu beyin göçüyle ilişkilendirenler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Mezun olduğum dönemde lisans sonrası gitmeyi ya da kalmayı seçen arkadaşlarım oldu, bu ihtiyaç değil bir tercihti. Bu sağlıklı bir beyin göçüydü. Bilim ve sanat gibi konularda mobilitenin önemli olduğunu düşünüyorum. Giden olur gelen olur. Çünkü bilim çok evrensel bir şey. Nerede ne yapıyorsam Türkiye’den gelmiş biri olarak adım geçiyor ve Türk bilim insanı kimliğini kullanıyorum. Türkiye’yle çok ilgiliyim. Sadece öğrenci yetiştirme konusunda Türkiye’ye hizmet etmiyorum. O açığı da başka faaliyetlerle kapatmaya çalışıyorum. Akademik gerileme üniversitenin ne yapmasına izin verdiğiniz ve ne tür kaynaklar açtığınızla ilgili. Türkiye’de bu yapının çok hiyerarşik olması, en küçük kararların bile tepeden alınıyor olması mikro yönetimine giriyor. Bu tür sistemler asıl işi bileni pasifleştirir. Bence bunun negatif etkilerini bugün görüyoruz. Son 20 yılda ülkede üniversite sayısında ciddi ve yapay bir artış var. Üstelik liyakat ötesi siyasi kadrolaşma söz konusu. Bu ortalama kaliteyi düşürse de özveriyle öğretim veren kaliteli araştırmalar yapan ve bunları zor koşullarda devam ettiren güçlü bir ekip var. Ve Türkiye’deki akademiyi ayakta tutanlar onlar. 

ÖNÜ, ARKASI POLİTİK

– Bilim siyasetten bağımsız olabilir mi?

İmkânsız. Bilim hiçbir zaman siyasetten bağımsız değil ve bu her yer için geçerli. Ama burada önemli bir nüans var o da bilimin kendisinin politik bir şey olmaması. Bilimde sorduğum soruda beşeri bir unsur yok tabii. Fotosentezi ya da yeni bir madde özelliğini anlamaya çalışırken bilimin içinde politika yok. Ancak bilimin önü ve arkası politiktir. Bilimde kaynak ihtiyacı var ama o parayı kim veriyor ve gerekçeleri ne? Bana “Güçlü bir silah yap” deseler dururum. Çünkü o politik bir karar. Tarihte bunun çok örnekleri var. Bol kaynak akıtarak iklim krizinin olmadığının ya da petrolün çevreye daha az etkisi olduğunun, ya da ozon tabakasının şirketlerin kimyasalları yüzünden delinmediğinin ispatlanmasını isteyen şirketler oldu. Bilim insanı “Ben safım, politik değilim, para gelir ben alırım, onunla araştırma yaparım” diyemez. Bilim insanı o fonu aldığında politiktir. Bu güdümlü bilime girer. Ancak gerçeğin bir noktada ortaya çıkma gibi bir derdi var. Siz istediğiniz kadar lobi üzerinden belli bir amaca araç olabilecek bir araştırma yapıyor olsanız da gerçek kendini ifşa eder.

– Peki siz bilim insanı olarak kendinizi özgür hissediyor musunuz? Kaynak, yönetim ve politik anlamında?

Bilimin önü kaynak bulmak arkası bilimin politik kullanımıdır. Gerçek olan bir şeyi bulmaya çalıştıktan sonra o laboratuvar önlüğünü çıkarıp vatandaş ceketini giyerek sokağa çıkmak gerekiyor. Bilimi bilen bir vatandaş olmanız gerekiyor. O şekilde devletlere, hükümetlere, şirketlere bunun insanlık için nasıl düzgün kullanılabileceğini hangi düzenlemelerin yapılması gerektiğini anlatmak lazım. Ben bir araştırma grubu çalıştırıyorum ve beraberimde insan yönetimini de kariyer gelişimini de bilmek zorundayım. Fon bulmak zorundayım ve bu fonları sağlıklı kaynaklardan almak zorundayım. Sonra da vatandaşlık görevini yürütmeliyim. Bilim insanı dediğiniz kişi çok katmanlıdır. Bilimi ve yeni bilgiyi engellememek gerekiyor. Bir şeyin çok tehlikeli olacağını bulabileceksek bulalım. Sonra bunun tehlikeleri ve nasıl kullanılacağı üstüne toplumu ve yönetimleri harekete geçirmek için yardımcı olalım. 

BİLİMDE ERKEKLER YARIŞIYOR KADINLAR DAYANIŞIYOR

– UNESCO verilerine göre bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında kadın araştırmacıların oranı sadece üçte bir. Bu kaygı uyandıran bir sayı. Sizce bu konuda ne yapılmalı?

Disiplinlere göre o yüzde değişse de fizik alanında bu oran yüzde 10-20 arasında. Yani bayağı kötü. Elimizden geldiğince ekip olarak bu eşitsizliği aşmaya çalışıyoruz. Araştırmalara göre bu ayrım çok erken başlıyor. İngiltere’deki eğitim sisteminde daha 15 yaşında, kızlarda bilimden uzaklaşma başlıyor ama kalanlar çok başarılı. Araştırmalar oyun kültüründe erkek çocukların birbiriyle yarıştığı kızların ise dayanışma içinde olduğunu gösteriyor. Fizik ve matematik eğitiminin bireysel ve kapışma üstüne olmasının kızların seçimlerini değiştirmesine neden olduğu kanısı var. Oysa biz bugün bilimde bireysel değil ortak çalışmak zorundayız. Paylaşmanın bireysel çalışmaktan daha iyi olduğunu erken yaşlarda öğreten farklı eğitim sistemlerini denemek gerekebilir.

YAPAY ZEKÂYI DURDURMAK ANLAMLI DEĞİL

– Bilimi engellememek lazım dediniz. Bugün yapay zekânın faydaları ve tehlikeleri konusunda büyük bir tartışma var. Yapay zekâ sizi korkutuyor mu?

Çok hızlı devinen bilim veya teknolojinin topluma nasıl yansıyacağını öngörmek zor. Önemli olan burada hızlı hareket edip, o teknolojinin gelişme hızına eşdeğer bir hızda yönetim politikaları, topluma nasıl yansıtılacağıyla ilgili değerlendirmelerin ya da regülasyonların getirilmesi gerekiyor. Ama bilim ve teknoloji her zaman önde gider. Hükümetler genellikle problem ortaya çıkmadan çözmeye yeltenmezler, önden çözüm getirmezler. Yapay zekâ çok uçta bir örnek. Neredeyse hiçbir teknoloji bu kadar hızlı gelişmemişti diyebiliriz. Onun için de diğer kanallarda süratle hareket etmek gerekecek. Ancak “Yapay zekâ araştırması dursun” demek çok da anlamlı değil. Bu her halükarda devam edecek. Bu her alanda fayda sağlayacak bir teknoloji. Bilim iletişimi de önemli. Bilim insanlarının vatandaşlık ceketi giyip daha aktif bir diyalog kurması, bilimin daha iyi konuşması ve karar mekanizmalarına ulaşabilmesi de gerekiyor. Uluslararası düzeyde düzenlemeler ve koordinasyon ne kadar hızlı ve sağlıklı olursa o kadar iyi. Bunu dengelemek gerekiyor. 

KUANTUM BİLGİSAYARLARI

– Kuantum bilgisayarı konusunda ne aşamadayız?

Çok temel ve küçük boyutlarda kuantum bilgisayarları var. Daha ötesi için akademik ortamdan ziyade özel sektörün aktif rol alması gerek ki o da bu aralar hızla oluyor. Kuantum bilgisayarlarının olası faydaları arasında deneme yanılma usulüyle yaptığımız ilaç bulma, bir kimyasal dinamiği anlama yerine doğrudan merak ettiğimiz soruyu sorma şansını verecek olması. Kompleks bir problemi çözme konusunda bize hız ve kapasite sağlayacak. Kuantum bilgisayarların hangi konularda yararlı olacağı ya da ne tür problemlere çözüm bulabileceği de devam eden bir araştırma konusu aslında.

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.