Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi ABD siyaset bilimi branşında doktora çalışmalarına devam eden Tansu Özcan ile “geçtiği yerde iz bırakan bir kahraman” olarak nitelediği Kamer Genç’in öyküsünü anlatırken, yoksul bir halk çocuğunun kendini yetiştirmesine olanak veren Cumhuriyet’e gölge düşürenlerin yalanlarını açığa çıkarma çabasına tanık ettiği ve gelirinin Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı’nın başlattığı Aydınlığa Çağrı projesi kapsamında gençlerin eğitimi için kullanılacağı Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam, Kamer Genç (Tekin Yayınevi) adlı kitabını konuştuk.
“‘UNUTULMAYAN’ KAMER GENÇ’İ YAZMAK İSTEDİM”
– “Herkesin yadırgadığı” aynı ölçüde “merak ettiği” Kamer Genç’i neden yazmak istediniz?
Kamer Genç ile buluşmamın anahtar kelimesi vefadır. Dostlarının ve yoldaşlarının vefası. Bugün CHP Genel Başkanı olarak Özgür Özel’i görseydi gururla söyleyeceği iltifatlarla bizi güldüreceğini tahmin ettiğim Kamer Genç’in mücadelesini dostları anlatmamı istediler.
Her yıl eksi bilmem kaçlarda Tunceli’nin Ramazan köyünde mezarı başında onu yâd ediyorlar. Yalnızca siyasetçilerden oluşan küçük bir grup değil, zamanında dokunduğu kim varsa 22 Ocak’ta orada hazır bulunuyor. Zamanın gelip geçici ruhuna aykırı düşen bu durumun beni heyecanlandırmasıyla “unutulmayan” Kamer Genç’i yazmak istedim.
– Siyasette, gerektiğinde tek başına muhalefet edebilmiş ve ömrü mücadeleyle geçmiş bir ismi yazdınız. Genç’in hayatında sizi en çok etkileyen hikâye nedir?
Var oluş mücadelesi. Onun hayatına yakından baktığınızda bitmeyen bir gerilime tanık oluyorsunuz. İlk başta kişisel olarak kendini gerçekleştirmiş, hikayesinin sonu belli bir insanın vefatından sonra da yaşamında hissedilen bu gerilimi anlamlandırmakta zorlandım.
Daha sonra Tunceli’de yaptığım röportajlarda onu anlatan insanların gözlerinde buldum bu gerilimin kaynağını. Terk edilmişliğe bir çözüm aramıştı durmaksızın. İnadının, inancının kaynağı da bu topraklardı. Ayağını bastığı topraklarda ise tek başına olması imkansızdı.
Bizim Ankara’da tek başına gördüğümüz Kamer Genç, Tunceli’nin vücut bulmuş haliydi. Bu yalın gerçeklikle temas etmek çok öğreticiydi. Yoksulluk ve terk edilmişliğe rağmen vakur bir şekilde hayatta kalışın mümkün olduğunu gösteriyordu.
– Kitapta 1980 darbesiyle ülkemizdeki siyasetin, ekonominin ve kültürün nasıl şekillendiğini okuyup o günleri tekrar hatırlıyoruz. Genç’in özellikle tarikat ve cemaatler konusunda itiraz ettiği, uyardığı ihtimalleri bugün bir bir yaşıyoruz.
Onu bu kadar yakın tanımışken yaşasaydı bugünler hakkında yorumu ne olurdu sizce?
Kamer Genç’in Danışma Meclisi’nde başlayan uyarıları 2000’ler Türkiye’sini ortaya çıkardı. Vefatından 6 ay sonra gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşmesin diyeydi tüm çabası. Benim tanıdığım Kamer Genç, bu darbe girişiminden sonra yorum değil eylem ortaya koyardı. Örneğin Yeni Kapı mitingine gitmezdi. Çünkü siyasal İslam ile uzlaşılamayacağını bilirdi.
Laikliğin sıradan insanların kendi kaderini belirleme mücadelesi olarak tüm insanlar için, ama özellikle yoksul halk çocukları için önemini bizzat bilen biriydi. Laiklik mücadelesi sistemli olarak karikatürleştirerek endişeli beyaz Türklerin talebine indirgenirken sesini yükseltmesi, eline fener alıp hesap sorması tesadüf değildi.
Siyasal İslam ile uzlaştığınızda Aladağ’da yangında kaybettiğimiz kız çocuklarına, tarikat yurtlarında taciz ve tecavüz yaşayan çocuklara, başı satırla kesilen ve intihar eden öğrencilere ağlamaya devam ederiz.
Hepsinin ortak özelliği yoksullukları. Devlet dediğimiz kurum, onu oluşturan insanların haklarını korumak, birbirlerine karşı korumak ve yaşamalarını sağlamak için var. Beslenmelerini, barınmalarını, çalışma ve sağlık hakkını sağlamak için var.
AKP bunları bir lütufmuş gibi yapıyor ve cemaatler üzerinden gösterdiği bu lütuf üzerinden toplumsal yapıyı dönüştürüyor.
Fotoğraf (solda): NECATİ SAVAŞ
‘KENDİ OLABİLME CESARETİNE SAHİPTİ’
– “Onu sadece TBMM tutanaklarından okursanız ‘Tek kişilik muhalefet!’ unvanı ile yetinirsiniz” diyorsunuz. Yine sizin ifadenizle Genç, “geçtiği yerde iz bırakan” bir kahraman. Onu hem bu denli yalnızlaştıran hem de bir kahraman yapan neydi?
Kendi olabilme cesaretine sahip pek az kişiye rastlarız. Bu tavrın doğal sonucu yalnızlıktır. Aynı zamanda ezberletilmiş yolları reddettiğinizde geçtiğiniz yerde iz bırakmanız kaçınılmazdır.
Hayatın biricikliğini kavramış, bunu insan ayırt etmeksizin bir değer olarak kabul etmiş, kalıpları kafasında aşmış, kendisiyle barışık birisi Kamer Genç. Sevilmesinin ve yadırganmasının nedeni de bu biraz. Bu bakımdan Kamer Genç kendi hayatının kahramanı olabilmiş bir isim.
– 1980 Anayasası’nda, “meclise 1 km kala yürüyüşler yapılamaz” denen maddeye “bir meclis, ille de kendi milletinin sesini duymalı, yoksa meclisin önemi kalmaz” diyerek itiraz ediyor.
Bugün herhangi bir yürüyüşe kolay kolay izin verilmiyor. Dolayısıyla meclis, halkın sesini duyamıyor. Değişen bir şey yok yani. Siz ne söylemek istersiniz bu konuda?
1980 Anayasası’nın Meclis ile sınırladığı yürüyüş alanı 2017 Referandumundan sonra memleketi kapladı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde işlevini yitiren bir Meclisin halkın sesini duyacak ve onun sözünü kürsüye yansıtacak iradeden yoksun olduğu ortada. Çünkü sokağın sesini kıstığınızda siyaset yapamazsınız esnaflık yaparsınız.
Meclisin İradesini kazanmasının yolu sokaktan geçiyor. Nitekim toplumsal muhalefet Meclis muhalefetinin önüne geçmiş durumda. Bir şeyleri değiştirecek kadronun nerede olduğu belli.
Nihayetinde görünen tabloda da dokunulmazlığı olmayan sade vatandaşların ödediği bedeller üzerinden ahkam kesen bir muhalefetin ciddiye alınmadığı. Darbe anayasasının toplumun üzerine örttüğü örtüyü herkes bir tarafından çekiştiriyor ama örtüyü kaldırıp atacak iradeyi örgütleyecek kadroları öne çıkarmadıkça bir şey değişmiyor.
‘YOZLAŞMANIN SIRADANLAŞTIĞI BU DÖNEMDE ŞİKÂYET ETMEYİ BIRAKIP HAREKETE GEÇMEMİZ GEREKİYOR’
– Kitabınızda 1980’den bu yana, çeteleşmenin, rantın, silah kaçakçılığın, yozlaşmanın, eğitimde dine yönelmenin adım adım yükseldiğini okuyoruz. Aslında bugünün sorunu dediğimiz bu maddeler Kenan Evren ve sonrasında Özal ile koalisyon hükümetleriyle hızla ilerlemiş.
Bugün de aynı konulardan şikayetçiyiz. Siyaset Bilimi okumuş bir akademisyen olarak bu konuda ne söylemek istersiniz?
Evren ve Özal’ın hayal ettiği Türkiye, kendi evlatlarının kâbusu oldu. Siyaset Bilimi okumuş ancak tam da yaratılan bu düzenden dolayı atanamamış akademisyenlerden biri olarak söyleyeceklerimin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinden bile şüpheliyim.
Yozlaşmanın bu denli sıradanlaştığı bir dönemde artık şikâyet etmeyi bırakıp harekete geçmemiz gerekiyor. Bu korku atmosferinde afaki söz söylemek değil niyetim ama bugün bir çığ başlatmanın yolunun küçük bir taş olup yuvarlanmaya başlamaktan geçtiğine inanıyorum.
Torpille atanmanın makbul olduğu bir yerde rant ve silah kaçakçılığı ile mücadeleden bahsetmenin gerçekçi olduğuna inanmıyorum. Şikâyet ettiğimiz şeylere ne kadar bulandığımıza bakıp makbul gördüklerimizi değiştirirsek değerleri olan bir toplumda yaşayabileceğimizi düşünüyorum.
‘BASINDA YARATTIĞI PERSONADAN FARKLIYDI. NEŞELİ EVET AMA ASLA UÇARI DEĞİLDİ.’
– Kitabın sonunda Kamer Genç hakkında birçok fikre sahip oluyoruz. Kendini bağımsız demokrasiye, cumhuriyete, evrensel değerlere adamış biri. Bu anlamda sizi çok etkileyen ama kitaba girmeyen bir olay var mıydı?
Kamer Genç’i çalışmaya başladığımda en zorlandığım konu, bir not defterinin dahi olmamasıydı. Uzun yıllar siyasette yer almış birisinin arşiv tutmaması garibime gitmişti. Tunceli’ye gidene kadar, kürsü onun tek sığınağı diye düşünüyordum…
Kayıt tutmamasının memleketine has gerekçeleri olduğunu oradaki insanlarla röportaj yaptığımda anladım. “Dersim dört dağ içinde gülü bardağ içinde” türküsünü neden sevdiğini de o zaman anladım.
Toprağına güven tohumu ekmeye çalıştığı onca yıl, içine işleyen tedirginliği yok saymamıştı. Basında yarattığı personadan farklıydı. Neşeli evet ama asla uçarı değildi.
90’larda barut kokusundan geçilmeyen zamanda dahi memleketini ziyaret etmediği tek bir ay yok. Sözünü dokunulmazlık zırhının arkasından söylemiyordu. Bizzat yerinde söylüyordu.
30 yıl gölgesi gibi çalışan arkadaşı İsmail Aslan’a bunu nasıl yaptığını sorduğumda, yola çıktıklarında varacakları yere gitmeden nereye gittiklerini bilmediklerini söyledi. Sessizliği onu diğerleri gibi hedef olmaktan alıkoyuyordu.
– Kamer Genç’i anlatırken aslında 1980 darbesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl sekteye uğratıldığını da gösteriyorsunuz. Bugün yaşadığımız çıkmazlara adım adım nasıl getirildiğimizi hatırlatıyorsunuz.
O günlerden geçmemiş ama bugünü yaşayanlar için kitabınız önemli bir kaynak. Bir başka benzeri çalışma yapacak mısınız? Siyasetçiler özelinde gidersek bu minvalde bir vefa örneği gösterilebilecek isim kim ya da kimler olur?
Tarihten ders almak için empati yapmak gerekir. Bu bakımdan biyografiler resmî tarihin kana cana gelmiş hali gibi gelir bana. Yaşanılanlar harflerin yan yana gelmesinden, kayıplar rakamlardan öte bir şey anlatır. Anlatılan bizim hikâyemizdir nihayetinde. O yüzden hikâyemizi anlatmaya devam etmeye niyetim var. Üzerinde çalıştığım dosyalar var.
Diğer sorunuza gelecek olursam, siyaset üzerine akademide kafa yoran birine günümüz siyasi pratiğinin ürkütücü gelmesi kaçınılmaz. Dinamiklerinin farklı olmasından öte değer yitiminin en derin nüfuz ettiği alan siyaset.
Okurken çalışmak durumunda olduğum için erkenden deneyim kazansam da olan bitene şaşırmadan edemiyorum hâlâ. Ama şaşırmak bu zamanda aynı düşü paylaşanların rotasını oluşturan bir pusula.
Siyasette eşine az rastlanır vefa örneğini CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve geçmiş dönem CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Nurettin Demir birlikte gösterdiler.
Mensubu oldukları partinin tarihini kimliğini, değerlerini her alanda yaşatmak için çalışan, mücadele eden değerli isimler. Öne kendisinden önce memleketi koyan bir liderin ve kadronun öncülüğünde bu vefa örneklerinin çoğalacağına inanıyorum.
Fotoğraf (sağda): NECATİ SAVAŞ
“KİMSE SORMAZKEN KAMER GENÇ, ‘FETÖ KİMDİR’ DİYE SORMUŞTU”
– Son olarak kitabın gelirinin Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı’nın başlattığı Aydınlığa Çağrı projesi kapsamında gençlerin eğitimi için kullanılacağını açıkladınız. Bu ayrıntıyı biraz açabilir misiniz, nedir bu proje?
10 Ocak 2022 sabahı Enes Kara, kalmak zorunda olduğu tarikat evinde yaşadıklarından dolayı “yaşama sevincini kaybettiğini” söylediği bir not bırakarak intihar etti. Tıp Fakültesinde okuyan bir üniversite öğrencisinin yaşama sevincini yitirdiği ve bu hayattan vazgeçtiği bir düzende yaşıyoruz.
Bu yurtlarda neler yaşandığını bilmiyoruz çünkü tarikat ve cemaatlerin devlet içerisindeki örgütlenmesi yüzünden buralar denetimden geçirilmiyor, kayırılıyor. İttifakları bozulana kadar kimse iktidar ile tarikatlar arasına giremiyor.
Siyasette buna sessiz kalmayan iki kişinin mücadelesinin birleştiği bir alan yarattık. Kimse sormazken Kamer Genç, “FETÖ kimdir” diye sormuştu. Kimse durmazken gençlerin yanında, Özgür Özel “Gençler yalnız değilsiniz. Biz varız!” diyerek “Aydınlığa Çağrı” projesini başlattı. Bu proje TÜLOV’un öncülüğünde yürüttüğümüz kolektif bir iş.
Cemaat yurdunda kalmak istemeyen ve bize ulaşan öğrenciler yaşama sevincini kaybetmesinler diye tüm Türkiye’de sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin dayanışmasını örgütlüyoruz. 2 yıldır yüzlerce öğrencimiz oldu. Çoğu mezun oldu, kimisi atandı, kimisi iş arıyor. Ama yaşıyor. Yalnız olmadıklarını gördüklerinde umut ediyorlar.
Biz umudu örgütlüyoruz. Bu projeye başlarken bu kadar çok olduğumuzu bilmiyordum. Hem öğrencilerle hem bağışçılarla kurduğumuz bağ şimdi okurlarla güçlenecek. Birbirimize el verdiğimiz hikâyeleri çoğaltacağız ve daha da çoğalacağız.