Birleşik Krallık İçişleri Bakanı James Cleverly, 17 Aralık’ta İstanbul’da düzenlen yürüyüşte yaptıkları hilafet ve cihat çağrılarıyla gündeme gelen terör örgütü Hizb-ut Tahrir’in, aktif olarak terörizmi teşvik edip cesaretlendirdiğini için yasaklanacağını duyurdu. İngiltere, örgütün Batı’daki güvenli limanı olarak biliniyordu.
Birleşik Krallık terör yasaları uyarınca getirilen yasak, “Takipçilerinin Gazze’ye destek mitinginde ‘cihat’ sloganları atmakla suçlanmalarının” ardından geldi.
Örgüt, Birleşik Krallık’ta uzun süredir faaliyet gösteren uluslararası bir örgütken, İngliliz yetkililer, örgütün şiddetle bağlantısı olduğunu bugüne dek reddetmişti.
BBC, yasaklama kararının Pazartesi günü Parlamentoya sunulduğunu ve Cuma günü yürürlüğe gireceğini bildirdi.
Bu da örgüte mensup olan, destek çağrısında bulunan ya da örgütsel materyalleri sergileyen herkesin yasaları çiğnemiş olacağı anlamına geliyor.
ÖRGÜTTEN AÇIKLAMA: “ANTİ-SEMİTİK DEĞİLİZ”
Örgüt temsilcileri yaptıkları açıklamada, “antisemitik olduklarını ya da terörizmi teşvik ettikleri yönündeki her türlü fikri tamamen reddettiklerini” ve önerilen yasağa “mevcut tüm yasal yolları kullanarak” karşı çıkacaklarını belirttiler.
Açıklamada, “İngiltere, Hizb-ut Tahrir’i yasaklayarak, Müslüman dünyası için İslami bir medeniyet alternatifinin restorasyonuna yönelik bir sesi susturmada Putin’in Rusya’sı, Sisi’nin Mısır’ı ve bir dizi diğer otoriter devlete katılacaktır” ifadeleri yer aldı.
ÖRGÜTÜN LOJİSTİK SİNİR MERKEZİ: LONDRA
Müslüman ülkelerin pek çoğunda yasaklı durumda olan örgütün, pek çok Batı başkentinde “yasal şubeleri ve temsilcileri” bulunuyor.
Birleşik Krallık, örgütün “lojistik sinir merkezi” konumunda. Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı, 2005 yılında örgütü, “Şiddet içermeyen İslamcı bir grup” olarak tanımladı. Broşür ve kitap gibi örgütsel yayınların küresel dağıtımı Londra’dan yönetiliyor ve örgütün, ülkede özel bağışlar ve üyelik gelirleriyle finanse edildiği belirtiliyor.
Örgütün Birleşik Krallık Medya Temsilcisi, Müslüman olduktan sonra Yahya Nisbet adını almış bir İngiliz.
Örgüt içinde, onun gibi çok sayıda üst düzey Batılı yönetici var.
“GİZLİ BİR EL” ÖRGÜTÜ KORUYOR
İngiltere’nin eski başbakanlarından Tony Blair 2009’da, David Cameron ise 2011’de örgütün ülke yasaklanması için girişimde bulundu. Ancak İngiltere İçişleri Bakanlığı ve ilgili diğer kurumlar, tarihi boyunca başvurduğu sayısız şiddet eylemine rağmen, “Örgütün şiddeti savunmadığını, bu yüzden yasaklanamayacağını” savundu.
BBC’ye konuşan Londra Uluslararası İlişkiler Merkezi (LCIR) Direktörü Dr. Noman Hanif, bu karmaşık durumu şu şekilde yorumluyor:
“İngiltere’nin Hizb-ut Tahrir’i yasaklamak için elinde bolca delil olduğunu düşünüyorum. Ancak her seferinde İçişleri Bakanlığı’ndan ya da kurulu siyasi düzenin derinlerinden ‘yasaklamama’ yönünde müdahale geliyor. David Cameron bile başbakan seçilmeden önce örgütü yasaklama sözü vermişti ama seçildiğinde bunu yapamadı. Belki devlet, istihbarat amacıyla Hizb-ut Tahrir içinden bazı insanları kazanmış olabilir.”
HİZB-UT TAHRİR BİR MI6 PROJESİ Mİ?
ÖRGÜTE AKAN FONLAR
İngiliz Daily Telegraph gazetesinin 25 Ekim 2009 tarihli bir haberine göre, “İngiliz devletini yıkmak ve yerine İslam hukukuna dayalı bir diktatörlük kurmak isteyen bir grubun önde gelen üyeleri, bir okul zinciri için İngiliz vergi mükelleflerinin 100 bin sterlinden fazla parasını güvence altına aldı…” Yani İngiliz hükümetinden 100 bin sterlinden fazla fon aldı.
Kasım 2009 ise Cameron Hükümeti bir kez daha, “Şiddete varan aşırıcılıkla mücadeleyi amaçlayan Pathfinder hükümet fonu aracılığıyla Hizb-ut Tahrir’e finansman sağlamakla” suçlandı.
İngiliz Times dergisi ise 4 Temmuz 2009 tarihli, “İngiliz İslamcılar Pakistan’a komplo kuruyor” başlıklı makalesinde şu anlamlı soruyu soruyordu:
“İngiliz istihbaratı tarafından bu denli yakından takip edilen ve Times tarafından bile bilinen Hizb-ut-Tahrir mensupları nasıl oluyor da İngiltere ve Pakistan arasında bu kadar sık seyahat edebiliyorlar?”