“The Boys” seviyorsanız mutlaka izlemeniz gereken bir yapım.
Kanlarla kaplı duvarlar, patlayan kafalar, etrafa saçılmış organlar ve ergen mizahıyla birleştirilmiş bir dizi yeni anti-süper kahramanın Hogwartsvari yolculuğu… “The Boys”un halefi, “The Boys: Diabolical”dan sonraki gerçek “spin-off” (yan ürün) projesi “Gen V”, The Boys’tan ödünç aldığı “kanlı ve kirli” stiliyle yalnızca selefini onurlandırmakla kalmıyor bu evreni genişletmek amacıyla çıktığı yolculukta yepyeni bir dünya yaratmayı da başarıyor. Öyle ki The Boys evreninin bu yaramaz çocuğu, “babası”na kendi hikâyesiyle katkı sağlamak konusunda da kararlı.
Gerçekten de The Boys yaratıcılarının yeni dizisi Gen V, Prime Video’da yayımlandıktan hemen sonra yapımcılar beklenen açıklamayı yaptı ve dizinin finalinin yazar grevinin bitimiyle 2024’te gösterime girmesi beklenen The Boys’un dördüncü sezonuyla bağlanacağını söylediler. Bu açıklama, elbette uzun zamandır yeni sezonunu beklediğimiz sıra dışı bir süper kahraman taşlaması olan The Boys’un yan ürünü Gen V’yi bir nevi “naiplik” görevine taşıdı ve The Boys’un yokluğunu bir süreliğine de olsa unutturacak bir proje durumuna getirdi. Ancak sıkı durun: Karşınızda, bunun ötesine geçerek çok katmanlı bir öykü inşa eden, selefinin ahlaki sınırları zorlayan anarşist stilini, genç usulü bir komedi ve şiddetle birleştirerek The Boys’un bıraktığı yerden medya ve pazarlama dünyasını hicvetmeye devam eden eğlenceli bir dizi var.
SÜPER GÜÇLER BİLİNDİK SORUNLAR
Bir kere, Brian de Palma imzalı Carrie’ye referansla ana karakterimiz Marie Morea’yu, süper güçleri olduğunu keşfettiği dehşet verici bir açılış sekansıyla tanıtan Gen V, birkaç yıl sonra Marie’nin Godolkin Üniversitesi’ne kabulüyle öyküsüne devam ediyor. Bu dramatik ve vahşi girizgâh, bir yandan birazdan tanışacağımız sorunlu ebeveynler ve travmatik geçmişlerle çevrili bir grup genç süper kahramanın ortak paydalarını açığa çıkarırken dizinin şiddet dozunun da “başlangıç” ayağına işaret ediyor. Çünkü bu sekanstan itibaren özellikle sona doğru “gore” düzeyini yükselten dizi, tanıştırdığı her bir karakterle, The Boys’la eşdeğer düzeyde, güncel sorunlara ilgisini de açığa çıkarıyor. Sözgelimi “Homelander”ın muadili olarak boy gösteren Luke klişe altın çocuk imgesiyle, “Seven”ın ilk siyahi süper kahramanı olmak isteyen Marie ailesi yüzünden içine düştüğü sınıfsal farklılığıyla, şekil değiştiren Jordan cinsiyet meselesiyle, küçülebilen Emma yeme bozukluğu sorunuyla, metali bükebilen Andre ve “ikna kabiliyeti bir hayli yüksek” Cate ise benzer bir biçimde ebeveyn sorunlarıyla hikâyeyi destekliyorlar. Tıpkı The Boys’ta olduğu gibi pazarlamanın süper kahramanın gücünden daha önemli olduğu dizide öğrenciler bir tür yıldızlama sistemiyle sosyal medyadaki tanınırlıklarına göre sıralanıyor. Vought’ın bir “ürünü” -veya kölesi- gibi kendileri için tasarlanan geleceği yaşamaya hazırlanıyorlar. Ancak bu gelecek, The Boys’un karanlık şirketi Vought’ın, The Woods denilen bir işletmedeki gizli geçmişiyle zifiri karanlığa bürünüyor; ilk bakışta ergen komedisi gibi görünen dizi, bir anda The Boys kadar “kana ve pisliğe” bulanıyor.
Öte yandan Vought’ın dehlizlerine yapılan yolculuk boyunca hikâyesini anlatmak konusunda fazla hevesli görünen Gen V’nin bu seçimi ne yazık ki oyuncu performanslarını ve karakterler arası ilişkilerin inandırıcılığını zayıflatıyor. Özellikle finale doğru yükselen hikâye akışı ve eğlenceli finali olmasa, dizi ilk bölümlerinde kaybettiği “kanı” geri almakta güçlük çekebilirmiş. Fakat bu haliyle bile Gen V, The Boys’un kara mizahını ve şiddetini aratmayan, çıtır çerez bir seyirlik olmayı başarıyor. The Boys’un yeni sezonundan önce öykü devamlılığı için mutlaka izlenmeli.
Puanım: 7.5/10