Efsane şarkıcı Chris De Burgh İstanbul’da konser verdi.
Bu akşam Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium’da baştan aşağı kırmızılara bürünmüş çok sayıda hanımefendi göreceğime eminim. Çünkü birazdan İrlandalı şarkıcı Chris De Burgh ile (bu kez Vigor Sanat organizasyonu) beşinci randevumuz başlayacak.
Ülkemize daha önce dört kez gelmişti De Burgh, konser için. İlki şiddetli yağmur altında Açıkhava Tiyatrosu’nda, diğerleri sırasıyla Yedikule Zindanları, Parkorman ve Ülker Spor Arena’da gerçekleşmişti.
Sırtında gösterişsiz montu, içinde Ecevit mavisi halk gömleği, altında dizleri yer yapmış emekli memur pantolonu; görünüşüyle mahalleden bir komşumuz gibi. Şapkası yok, o yüzden sahnenin iki tarafına asılmış devasa konser afişindeki, şapkasını hafifçe başından yukarı doğru araladığı resmini göstererek seyirciyi selamlıyor.
İlk sözü Türkçe “Merhaba”. “The Hands of Man” ile “Go Where Your Heart Believes”i piyano başında söyledikten sonra 12 telli elektrik gitarını alarak “Missing You”ya geçiyor. Sesi halen plak kadar parlak tınlıyor. Bitiminde geç gelen bir çifte laf atıyor, tüm sempatikliği ile. Sıcak kanlı ve esprili bir karakter De Burgh. Üç soru soruyor: “yaşıyor muyum, iyi söylüyor muyum ve burada mutlu muyum?” “Hepsinin cevabı evet” diyor.
Sahnede yalnız olduğuna aldanmayın. De Burgh yeri geliyor onların alkışlarını bir davul seti, eşlikçi vokallerini de bir koro gibi kullanmayı çok iyi beceriyor. Şarkı aralarında bol konuşuyor; gösteriyi bazen talk show’a hatta pantomime dönüştürüyor. İki saat boyunca sahnede tek başına oluşunun monotonluğunu kırıyor. Öğrendiği Türkçe bir sözcüğü sık kullanıyor: “sağ olun…”
Hayranlarına nasıl davranacağını iyi bilen mükemmel bir profesyonel. Sahne duruşuyla gerçek bir beyefendi. Müziği had safhada duygusal ve daha ziyade kadın ruhuna hitap ediyor. Araya iki kavır sıkıştırıyor: The Beatles’tan “Let It Be” ve Elvis’ten “Always on My Mind”. “My Heart Surrender”ı altyapıdan gelen yaylılar eşliğinde sahnenin merdivenlerine çökerek okurken Robin Williams’ın komedi filmlerindeki hüzün sahnelerini anıştırıyor. “Borderline” bittiğinde kendisine koca bir demet çiçek takdim ediliyor, organizasyon tarafından.
Gecenin sürprizi kırmızılar içindeki Şevval Sam sahneye gitarcısı Murat ile geliyor, önce gitar eşliğinde “Gül Güzeli”ni okuyor, ardından De Burgh ile “The Lady in Red” düeti yapıyor. Çok çalışılmamış ama yine de herkesi mutlu etmeye yetiyor. Bu solo konser de ekonomik nedenlerden dolayı düşük bütçeli olarak tasarlanmış ama her şeye rağmen De Burgh bunu olabildiğince zenginleştirmeyi başarıyor.
“Don’t Pay the Ferryman” eşliğinde bir çift sahne önündeki boşlukta dans ediyor. Hızla “High On Emotion”a geçiliyor. Perdeyi kapamadan De Burgh son şarkı “Legacy” için izleyicileri telefonlarının ışıklarını açarak sahne önüne davet ederek konseri partiye dönüştürüyor. Gece bundan daha iyi bitemezdi. Perşembe akşamı bir De Burgh, bir de konser ile aynı saatlere denk gelen maçta Ludogorets’i 3-1 yenen Fenerbahçe sayesinde renkleniyor.
[email protected]